Aşırı Derecede Özgüvensizlik? Özgüvensizlik Belirtileri?

Eksiklik Psikolojisi nedir? Çeşitleri nelerdir? gibi soruların cevapları ve daha fazlası...

Aşırı Derecede Özgüvensizlik? Özgüvensizlik Belirtileri?

Eksiklik Psikolojisi Eksiklik Duygusu Bir insan kaç kez geçer bir yoldan, kaç kez arkasına bakar da bıraktığı şeyleri görür. Bu soruyu düzenleyip şöyle sorsak daha doğru olur sanki. Bir insan kaç kez fark eder her geçtiği yolda bir sefer öldüğünü, bazı yollarda duyguları, hisleri, fikirleri gibi yerlerden ölürken bazı yollarda da ailesi ile, arkadaşları ile veya sevdikleri ile öldüğünü kaç kez fark eder. O yollarda bir parçasını bıraktığını ve hep bıraktığı parçalarla kendini suçladığını fark ettiğinde anlar bu duyguyu aslında. Eksiklik duygusu... insanın hayatında olan ya da olmayan şeylerden eksiklik hissetmesi mi sadece bu duygu, bir dakika, insan hayatında olan bir şeyden eksiklik duyar mı dedim ben...

aslında iyi bir gözlemci olmamıza bile gerek olmadan basit bir sezi ile herkes görebilir ki bir askerin cesaretinden şüphe ettiği de olmuştur bir cambazın kendini sorguladığı da herkes hayatında olan bir şeyleri belki fark ederek belki fark etmeden sorgular. Aşık kişi aşkını, yazar olan ilhamını, şarkıcı sesini, muhafazakar insan inancını hatta sıradan bir kişi kendini... kısacası eksiklik duygusunu herkes hayatının belli bir yerinde yaşamıştır. Her zaman ki gibi ne yaşadığımızdan daha önemlisi neden yaşadığımızdır. Neden eksiklik hisseder bir insan, neden o yollarda bıraktıklarını görmez ve daha da önemlisi neden bıraktıklarını kazanma şansı olduğunu fark etmez hiçbir zaman. Duygularını bıraktığı yollarda duygularıyla, hislerini bıraktığı yollarda hisleriyle sınandığını ya da kaybettiği ailesinin aslında bir mukadderat olduğunu ve bir aile kurabileceğini, arkadaşlarının, sevdiklerinin aslında o ölmeden ölmeyeceğini fark etmez. Bir baştan bakmak lazımdır belki de... en baştan.

Zihinlerimizin İçindeki

Sürekli kendi eksikliklerini kendi önüne çıkaran insanoğlu hiçbir zaman o eksikliklerin yerini yaşanmışlıklarla doldurmayı veya yaşanmamış olanlarla kıyaslamayı düşünmez, zira eksikliklerimizin en büyük kaynağı yaşadıklarımız veya yaşamadıklarımız değil, yaşama ihtimalimiz varken yaşayamadıklarımızdır. ‘Ona orda sevdiğimi söyleyebilirdim’ ya da ‘Orda ağzını burnunu kırabilirdim’ gibi cümleleri sıklıkla duyarız. Bu cümlelerin ardında genellikle kendini suçlama ve bunun devamında gelecek olan eksik hissettirme duygusu vardır. O kavgayı edebilme ihtimali varken etmemişse korkak, orda sevdiğini söyleyememişse özgüvensiz hisseder insan kendini halbuki üçüncü bir gözle izleyebilse kendini belki de o kavgayı etmediği için olgun, o ilan-ı aşkın da zamanının gelmediğini düşünür. Burada eksiklik kesinlikle hayatımızda değil tamamen zihinlerimizdedir. Her insan aslında bir savaş içerisinde gelir dünyaya.

Her an, her dakika ve nefes aldığımız her saniyede bizimle beraber gelen nefsimizle bir savaş içerisinde doğarız. Bizler yaşarken bizi yanıltır, kötülüğe sevk eder ve bunu başaramazsa kötü olanın, eksik olanın biz olduğunu kabul ettirmeye çalışır bize. Çoğu zaman da başarılı olduğunu düşünürsek çoğumuz zaten baştan kaybederek hayata geliriz... olay yenilmekte, kaybetmekte ya da düşmekte değildir hiçbir zaman, her zaman ayağa kalkacak gücü bulabilmektedir. Düşerseniz kaybetmezsiniz, ayağa kalkmazsanız kaybedersiniz. O yollarda duygularınızı kaybederseniz, kaybetmiş sayılmazsınız ama o duyguları almak için savaşacak cesaretiniz yoksa kaybedersiniz, ailenizle beraber düştüğünüzde yenilmiş sayılmazsınız ama ailenizle birlikte kalkamazsanız her şeyinizi kaybedersiniz. Eksilik hissetmeniz normaldir lakin o eksikliği kabul ederseniz beraberinde yenilgiyi, kaybetmeyi ve dahi bir parçanızın ölmesini kabullenmiş olursunuz. Bu yüzdendir ki hissettiğimiz eksiklik zihinlerimizde doğmadan hayatımıza giremez. Bu eksikliği doğuran da hayatımıza alan da biziz ve bunu fark ettiğimiz her zaman ‘ne yapabilirim ki kaderim bu’ lafının arkasına saklanmaktan vazgeçmeyiz.

Kader

Gerçekten kaderimiz mi böyledir peki, yoksa zihinlerimizdeki yolu kaderlerimize işleyen biz miyiz? Hayatımız boyunca kaç yol çıkar önümüze, bir şeylerimizi kaybettiğimiz diğer yollar hariç. Kaç kez kazandıklarımızı düşünür zihnimiz, kaç kez bir savaşın içinde olduğumuzu anımsar da sadece yenilgilerden ibaret olmadığımızı anlarız. Kaç kez düşünürüz ve kaç kez hayatımıza uygularız bu kazançları... ailesini kaybetmiş birisi, kurduğu ailenin bilincinde midir? Duygularını, hislerini kaybetmiş birisi bir gün tekrar mutlu olacağını, sevilip seveceğini, korkup ağlayacağını ve daha birçok insanca şeyler yapabileceğinin farkında mıdır?

Her zaman kaybettiklerimize odaklanıp kazandıklarımızı fark etmeden geçirdiğimiz bir hayat ve bu hayatın getirdiği eksiklikler sadece kaderimiz midir gerçekten. Çizdiğimiz, çizebildiğimiz binlerce yoldan sadece birini seçip hatta en kötüsünü seçip yaşamak, zihinlerimizde yalandan eksiklikler oluşturup hayatlarımıza işlemek ve bu yalan eksiklerin getirdiği gerçekliklerle yüzleşmek bizim kaderimiz midir yoksa irademiz mi... bizi yaratanın bize verdiği irade ile yaptığımız seçimlerin hiç mi etkisi yoktur bu yollara. Bu etkileri görmezden gelerek yaşamak mıdır hayat yoksa. Her zaman ‘kaderim bu’ deyip bizi diğer canlılardan daha üstün kılan irademizi yok saymak mı en kolayı... Yunus Emre’nin de söylediği gibi ‘Kader gayrete aşıktır’ kelamını bir kenara mı itmek en kolayı yoksa... öyledir tabi, bu yüzdendir ki zor oyunu bozar. Bizim işimiz kolaylıklar değil zorluğa talip olmaktır, zira zorlukla kavrulmazsan ham kalırsın, ne yanarsın ne pişersin, zira zorlukla kavrulmazsan ‘kaderim bu’ dersin.


Blog Forum

5445 Blog Yazdı...

Yorumlar